Bu yazı dizisinin ilk 2 metninde gençlerin zihinlerinin içini nasıl düzenlemeleri gerektiğine dair fikirlerimizi paylaştık. Ancak zihnin altyapısını sağlamlaştırmaya ve bunun kişilikle bağlantısını kurmaya devam etmeliyiz. Temeli sağlam olmayan hiç bir bina ayakta kalamaz.
Zaman zaman Twitter'da karşılaştığım bir durum var. Çok yaygın olması dolayısıyla bunun önemli bir sorun olduğunu düşünüyorum.
"Öğrenilmiş Çaresizlik"
Bu çok tehlikeli bir durumdur çünkü çaresizliği öğrenenler, çaresizliği öğretirler. Bu davranış biçimi yaygınlaşırsa toplumu ele geçirir ve çaresiz hisseden bir toplum oluşur. Sonucu ise her türlü olaya ben ne yapabilirim ki, diye tepki veren, daha doğrusu tepki veremeyen, yarı ölü bir etkisiz elemanlar bütününün ortaya çıkmasıdır.
Sık karşılaştığım örnek vakalardan birisi, insanların ücretini ödeyerek kitap yada makale okuma konusunda ciddi içsel sorunlar yaşıyor olmaları.
Nedense konu kitaplara erişime geldiğinde insanların emek ve okumak kavramlarını bir araya getirmekte zorlandığını görüyoruz. Bunun yerine ücretsiz kitap talep etmek veya ücretle kitap satışı yapan insanlara tepki göstermek tercih edilen seçenekler olarak karşımıza çıkıyor.
Mesela zaman zaman köy okullarının kütüphane kurmak için kitap talep eden mesajlarına rastlıyoruz. Oysa çocuklara kütüphane kurmak için gereken parayı kazanabilecekleri duygusu aşılansa, o çocuklarla parayı kazanacak projeler geliştirilse ve ülkenin en güzel ilkokul kütüphanesi kurulsa... Başka okullara örnek olunsa, o projenin içinde yer alacak çocuklar gelecekte bu deneyimlerinden gelen şevkle büyük işler başarmayı hayal etseler... İki davranış arasındaki farkı görebiliyor musunuz?
Kitaplara karşı gelişen bu sağlıksız davranış biçiminde 2 önemli gösterge var;
-Değer yargılarımız son derece yanlış bir biçimde bilgiyi paradan değerli görmüyor,
ve
-öğrenilmiş çaresizlik hali içinde kendimizi bir kitaba erişmek için gereken maddi kaynağı yaratamayacağımıza inandırıyoruz.
Her iki gösterge de bir insanı ömür boyunca başarısız bir insan haline getirme potansiyelini taşıyor.
Bilgiye paradan daha az değer veren,
Bir kitap satın alarak emeğiyle kitabı okuma keyfine ulaşamayacağına inanan,
hayatta başarıdan uzak kalacaktır. Belki çeşitli yollarla çok çabalayarak yine para sahibi olabilir ancak duygusal başarıya ulaşamaz. Çünkü bilgiden uzak ve paraya göre düzenlenmiş bir değerler silsilesi içinde ruhen son derece sıkıntılı bir hayata yelken açmış demektir.
Gençler... Ne yaparsanız yapın ama şunu unutmayın; bilgi, kitaplar, düşünceler, paradan daha önemlidir... Para bunları satın alamaz... Para ancak bunların insanlara ulaşmasını sağlayan hizmet ve materyalleri alabilir. Siz bir kitabı satın alabilirsiniz ancak içindeki bilgi ve bilince erişmek için ayrıca zihinsel emeğinize ve kişiliğinize gereksinim duyarsınız. Ancak bir kitaba para vermek kendi zihninize harekete geçmesi için bir talimat niteliğindedir ve "Ben bunun için çalıştım, şimdi sen de buna odaklanıp etkili biçimde algılamaya çalışmalıyım" mesajıdır.
Ve şunu da unutmayın...
Kitabı satın alarak, emek harcayarak alıp okuduğunuzda, herhangi bir şekilde ücretsiz elde edip okuyacağınızdan çok daha derinlemesine özümsersiniz. İnsanın sahip olma duygusunun en sağlıklı zuhur ettiği durumlar kitap sahipliği durumlarıdır herhalde. Kitaplarla öyle bağ kurarız ki, evden göndermek zorunda kaldığımızda karar vermek bile aylar alabilir.
Tabii bazı istisnai durumlar var...
Diyelim ki çok kitap satın alıp okuyorsunuz, sizin gibi bir arkadaşınız daha var... Aranızda kitap alışverişi yapıyorsunuz... Bu kitap okurunun hayatının içindeki sosyal aktivitelerdendir... Yada sizde olmayan ama mutlaka okumanız gereken bir kitabın öğretmeninizin kütüphanesinde olduğunu öğrendiniz... O kitap yada kitapları alarak istekle ve şevkle okuyabilirsiniz. Bunlar bizim bahsettiğimiz konunun dışında, zaten kitap okuru olmuş insanların edimlerindendir ve çok güzel paylaşımların önünü açar.
1800'lü yıllarda basılmış bir gazetenin sayfaları arasında gördüğüm küçük bir ilanı sizinle paylaşayım. Böylece o akıllıca yazılmış cümleyi yazan, ismi unutulmuş insanın yüzyıllar önceki emeğine de değer katmış olalım.
İlanda, şu an hatırlamadığım bir temada basılmış kitapları ücretsiz dağıtmak istediklerini belirtiyorlardı. Bu ilanı hazırlarken "Bir postaneye kadar gidip bize adresini gönderme zahmetine katlanacak insanlara kitaplarımızı ücretsiz olarak yollayacağız" ifadesini kullanmışlardı... Bakın, bu cümle meselenin para olmadığını ve önemli olanın bilgiye ulaşmak için bir emek harcamanın gerekliliği olduğunu, çok başarılı biçimde anlatıyor.
Kendimle ilgili bir hikayeyi paylaşayım;
Üniversitede babam vefat etmişti ve hayli parasız kalmıştım. Açıkçası dondurma alacak param bile yoktu o dönemde. İngilizce öğrenme konusunda bana en çok fayda vereceğini düşündüğüm bir gazete vardı. Financial Times. Girne'de satılıyordu ve çok pahalıydı. Bugünün parasıyla 300 lira gibi bir rakama satılıyordu zannedersem. Kütüphanede bazı yabancı dergi ve gazeteler vardı ama onların dili ve konuları işleyiş biçimi bana yeterli gelmiyordu. İngilizce dili olarak da uygun olmadıklarını düşünüyordum. İlla FT olmalıydı. Bu kararı vermiştim. Ancak her hafta ona 300 lira verecek param yoktu. Sırf o gazeteyi alabilmek için bir barda bulaşık yıkayıp garsonluk yaptım. Cumartesi akşamı çalışıyor, gece paramı alıyor ve ertesi gün pazar sabahı gidip gazeteyi alıyor ve bir yere oturup okuyordum. Hayatımın geri kalanını kökten düzenleyen ve beni yazarlık mesleğine götüren olaylar silsilesi içinde ilk adım olarak bu anıyı gösterebilirim...
Bu karakter özelliğini kendinize mutlaka katın. Asla pişman olmayacaksınız.
NOT: Burak Turna’nın çalışmalarını desteklemek ve gerçekleri tüm açıklığı ile öğrenmek için, Burak Turna kitap ve makalelerini www.robottopub.com adresinden e-kitap formatında cihazınıza indirebilirsiniz.